MÜ'MİNÛN
SURESİ
118 (yüzonsekiz)
âyet olup Mekke'de nâzil olmuştur. Özellikle ilk âyetlerinde kurtuluşa eren
müminlerin ibadetlerinden, ahlâki yaşayışlarından ve nâil olacakları uhrevî
nimetlerden bahsedildiği için sûre "el-Mü'minûn" adını almıştır. Nitekim
Abdullah b. Abbas'tan rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (s. a.), bu
âyetlerin inzâlini müteakip, "Bana on âyet indi ki, durumu bunlara uyan cennete
gidecektir" buyurdu ve bu sûrenin ilk on âyetini okudu.
Rahmân ve Rahîm
(olan) Allah'ın adıyla.
1.
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
2.
Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
3.
Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
4.
Onlar ki, zekâtı verirler;
5.
Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
6.
Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla
ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
7.
Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan
kimselerdir.
8.
Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
9.
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
10. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
11. (Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî
kalıcıdırlar.
12. Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden
yarattık.
13. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik.
14. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden,
alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete)
çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline
getirdik. Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
15. Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
16. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar
diriltileceksiniz.
17. Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan
habersiz değiliz.
18. Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk.
Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
19. Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma
bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler
vardır ve siz onlardan yersiniz.
20. Tûr-i Sînâ'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu
ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin)
verir.
21. Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların
karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok
faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.
22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
23. Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a
kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla sakınmaz mısınız?
dedi.
24. Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler:
"Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve
hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki
melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
25. "Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise,
bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım."
26. (Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!
27. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde
(muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip
de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir
de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki
aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar
kesinlikle boğulacaklardır.
28. Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi
zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
29. Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân
edenlerin en hayırlısısın.
30. Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım
ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.
31. Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.
32. Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan
başka bir tanrınız yoktur. Hâla Allah'tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten)
bir peygamber gönderdik.
33. Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı inkâr eden ve dünya
hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece
sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden
içer."
34. "Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde
ziyan edersiniz."
35. "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde,
mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?"
36. "Bu size vâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek
olmaktan) çok uzak!"
37. "Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz,
(kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz."
38. "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz
ona inanmıyoruz."
39. O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana
yardımcı ol!
40. Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!
41. Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi
onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı
cehenneme!
42. Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.
43. Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de
erteleyebilir.
44. Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir
ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar;
biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikâyelerine
dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
45. Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi
Harun'u gönderdik.
46. Firavun'a ve ileri gelenlerine de(gönderdik). Onlar ise kibire
kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.
47. Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi
olan bu iki adama inanır mıyız?
48. Böylece onları yalanladılar ve bu sebeple helâk edilenlerden
oldular.
49. Andolsun biz Musa'ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı
verdik.
50. Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık;
onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye
yerleştirdik.
51. "Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın.
Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim."
52. "Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir;
ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" (denildi).
53. Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça
böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip
böbürlenmektedirler.
54. Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile
başbaşa bırak!
55. Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar
ile.
56. Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar
işin farkına varamıyorlar.
57. Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;
58. Rablerinin âyetlerine inananlar;
59. Rablerine ortak tanımayanlar;
60. Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri
çarparak yapanlar;
61. İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
62. Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü
kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa
uğratılmazlar.
63. Hayır, onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehâlet
içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkârcılıklarından) öte birtakım
(kötü) işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
64. En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya
azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
65. Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!
66. Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek
arkanızı döner, geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar
savururdunuz.
67. Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek
arkanızı döner, geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar
savururdunuz.
68. Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine,
daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
69. Yoksa Peygamberlerini henüz
tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
70. Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o,
kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar.
71. Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka
gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve
şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt
çevirdiIer.
72. (Resûlüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun?
Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
73. Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
74. Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
75. Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik,
iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.
76. Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun
eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.
77. En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız
zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
78. O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de
az şükrediyorsunuz!
79. Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O'nun huzurunda
toplanacaksınız.
80. Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun
eseridir. Hâla aklınızı kullanmaz mısınız!
81. Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.
82. Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak
ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle
mi?
83. Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir
vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey
değildir!
84. (Resûlüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya
ve onda bulunanlar kime aittir?
85. "Allah'a aittir" diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz
mısınız! de.
86. Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.
87. "(Bunlar da) Allah'ındır" diyecekler. Şu halde siz Allah'tan
korkmaz mısınız! de.
88. Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve
yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat
kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor.
89. "(Bunların hepsi) Allah'ındır" diyecekler. Öyle ise nasıl olup
da büyüye kapılıyorsunuz? de.
90. Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten
yalancılardır.
91. Allah evlât edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir tanrı da
yoktur. Aksi takdirde her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka
onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah, onların (müşriklerin)
yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.
92. Allah, gaybı da şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak
koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
93. (Resûlüm!) De ki: "Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi
(dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka bana göstereceksen.
94. Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma,
Rabbim!"
95. Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki
kadiriz.
96. Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların
yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
98. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!
99. Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında:
"Rabbim! der, beni geri gönder;"
100. "Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler)
yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde
ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
101. Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları
kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.
102. Artık kimlerin (sevap) tartılan ağır basarsa, işte asıl bunlar
kurtuluşa erenlerdir.
103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da
kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
104. Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir
halde bulunurlar.
105. Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?
106. Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir
sapıklar topluluğu idik.
107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize)
dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.
108. Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın
artık!
109. Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise
bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.
110. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay
etmeniz) size beni yâdetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.
111. Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar,
hakikaten muratlarına erenlerdir.
112. (Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.
113. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara
sor" derler.
114. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş
olsaydınız!
115. Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten
huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
116. Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka
tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir.
117. Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu
hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin
nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.
118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen
merhametlilerin en iyisisin.
Salı, Mart 12, 2013
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
tekbirhaber.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder